Yıldırım Beyazıt Han ve Somuncu Baba
Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretleri Osmanlı Devletinin 4.Padişahı Yıldırım Beyazıt Han döneminde yaşamıştır. Alaaddin-i Erdebilî Hazretlerinden icazet aldıktan sonra, Osmanlı Devletinin Payitahtı Bursa’ya yerleşen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri, günümüzde Osmangazi ilçesinde yer alan Molla Fenâri Mahallesine bir fırın inşa etmiş ve Bursa halkına ekmek dağıtmaya başlamıştır. Bu şekilde manevi yönünü gizleyen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri halk arasında Somuncu Baba olarak anılmaya başlanmıştır.
Yıldırım Beyazıt Han Niğbolu Savaşına bir şükür nişanesi olarak yaptırdığı Bursa Ulu Camii açılışında ilk hutbeyi okuması için damadı Emir Sultan Hazretlerini görevlendirmiş fakat Emir Sultan Hazretleri manevi büyüklüğünü bildiği Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerini işaret ederek ilk hutbeyi onun okumasının daha uygun olacağını söylemiştir.
Böylece Ulu Camii‘nin ilk hutbesini Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri irad etmiş ve manevi büyüklüğü halk tarafından da bilinir hale gelmiştir. Yıldırım Beyazıt Han‘ın da hazır bulunduğu bu ortamda manevi sırrı ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri dünya saltanatını ve sultanın yanını tercih etmemiş, Bursa‘dan ayrılarak sonu Darende‘de bitecek bir yolculuğa çıkmıştır.
Yıldırım Beyazıt Han’ın Hayatı – Sultan 1. Bayezid
Yıldırım Beyazıt Han, 1360 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. Babası Sultan 1.Murat (Murad-ı Hüdavendigâr), annesi Gülçiçek Hatun’dur. Küçük yaştan itibaren zamanın en mümtaz alimlerinden olan Bursa kadısı Koca Mahmud, kazasker Çandarlı Halil ve Karamanlı Molla Rüstem’den ilim öğrenmiştir. Babasının seçme komutanlarından askerlik eğitimi görmüş, orduları sevk ve idare dersleri almıştır. Küçük yaşlarından itibaren savaşlara da katılmıştır.
Germiyanoğlu Süleyman Çelebi’nin kızı Sultan Hatun’la evlenmiştir. 1381 senesinde devlet yönetimini öğrenmesi için Kütahya’ya vali olarak gönderilmiştir. Yani şehzadelik dönemi bu şehirde geçmiştir. Babası Sultan Murad-ı Hüdavendigâr ile birlikte 1. Kosova savaşına katılmıştır.
Savaşta büyük kahramanlıklar göstermiş, babası şehadet mertebesine erişince kendisi tahta çıkmıştır. Sırp Kralı Lazar’ın oğlu Etiye, Yıldırım Bâyezîd tarafından Sırbistan tahtına çıkarılmış ve Sırbistan, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir devlet hâline gelmiştir.
Saltanat Dönemi (1389 – 1403)
Sultan Bayezid, hükümdarlığının ilk yıllarını (1389–1392) Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Hamidoğulları beyliklerini kontrol altına almak için mücadele ederek ve buraların yönetimine kendi sarayında yetişmiş kişileri atayarak geçirmiştir.
Ardından kendisi Anadolu ile ilgilenirken ihmal edilmiş bulunan Balkanlara yönelmiştir. Kendi aralarında mücadele halinde olan Balkanlardaki yerel devletleri tekrar kontrol altına almıştır. Bu dönemde girişilen mücadele; 1396’da Niğbolu’da Avrupa’nın en güçlü şövalyelerinden müteşekkil Haçlı Ordusunun yenilmesi ile son bulmuştur.
Niğbolu Zaferi Osmanlıların Balkanlardaki hâkimiyetini pekiştirmekle kalmamış aynı zamanda, Sultan Bayezid’in İslam topraklarındaki itibarını da artırmıştır. Bu zaferden sonra Müslüman coğrafyada ‘Sultan’ olarak anılmaya başlanmıştır. Bu tarihten sonra İran, Irak gibi karışıklık içinde bulunan coğrafyalardan Anadolu topraklarına, Sultan Bayezid’in idaresine girmek üzere önemli ölçüde göçler başlamıştır.
1399’da Anadolu’ya dönen Bayezid, Karaman ve Kadı Burhaneddin topraklarını ilhak ederek Toroslar’dan Tuna’ya kadar uzanan merkezi bir imparatorluk kurmuştur. Doğuştan kumandan vasıflı olup, kahramanlığı ve cesareti ile ün yapmıştır.
Fevkalade hızlı hareket eder, ordularını da süratle istediği yere sevk edip, düşmanlarının hiç beklemediği anda karşısına çıkardı. Yıldırım unvanını hakkıyla kullanırdı. Bir hamlede Anadolu beylerini ortadan kaldırarak Ege sahillerine ve Samsun havalisini zapt ederek Karadeniz sahillerine inmiştir. Anadolu Türk birliği projesini bir ideal edinmiştir.
Osmanlı devletinin İlk İstanbul Kuşatması
Sırp İmparatoru Yoannes’in oğlu Manuel, Karaman Seferi’nde Yıldırım Bâyezîd’le birlikte bulunmuştu. Manuel, Bursa’ya geldikten sonra izinsiz bir şekilde İstanbul’a gitmişti. Bu olay üzerine, Yıldırım Bâyezîd bu gidişin gizli bir gayesi olduğunu düşünerek, daha önceden planlanmış Macaristan Seferi’ni iptal etmiş ve İstanbul’u kuşatma kararı almıştı.
1391 yılında İstanbul karadan ve denizden kuşatılmıştı. Büyük ve kuvvetli toplar olmadığından, kuşatma abluka niteliğinde olmuştu. Macarların Türk topraklarına girmesiyle de kuşatma kaldırılmıştı. Bu kuşatma Osmanlılar tarafından yapılan ilk İstanbul kuşatmasıdır.
Boş durmayan Macarlar kuzeyden Osmanlı topraklarına girmişlerdi. Üzerlerine gönderilen Türk Akıncıları, Kral Sigismund komutasındaki Macar Ordusu’nu yendiler (1392). Tuna-Eflak Seferi’nden dönüldüğünde Selanik ve çevresi de Osmanlı topraklarına katıldı (1394).
Yıldırım Bâyezîd 1395 yılında İstanbul’u ikinci kez kuşattı. Fakat Haçlıların harekete geçtiğini haber alınca bu kuşatma da birincisi gibi başarıya ulaşmadan kaldırıldı.
Niğbolu Savaşı
Osmanlılar, I. Murad’ın şehit olduğu I. Kosova Savaşı’nı kazandıktan sonra Avrupalıların gözünü iyice korkutmuştu. Bu korkuyu iliklerine kadar yaşayan devletlerin başında Macaristan geliyordu. Bu devlet, başına gelecekleri az çok tahmin ediyordu.
Macar Kralı Sigismund, Niğbolu’da yeniçerilerden yediği darbenin etkisiyle, Osmanlı Ordusu’yla tek başına mücadelenin mümkün olmadığına inanmıştı. Son günlerini yaşayan Bizans bütün Avrupa’dan imdat istiyor, özellikle Kral Sigismund’dan yardım dileniyordu.
Kral Sigismund’un ısrarcı girişimleri sonucunda, başta Macaristan olmak üzere, Lehistan (Polonya), İngiltere, Almanya, Fransa, Venedik, Kastilya, Aragon Krallığı, Rodos Şövalyeleri, Papalık, Eflak Prensliği, Töton Şövalyeleri, Norveç Krallığı, İskoçya ve küçük İtalyan devletleri ile Bizans dâhil olmak üzere, güçleriyle orantılı olarak hazırladıkları ordularla aynı amaç uğruna bir kez daha birleştiler.
25 Eylül 1396’da Yıldırım Bâyezîd komutasındaki Osmanlı Ordusu’nu, hiç beklemedikleri bir anda karşılarında gören Haçlılar derhal silah başı yapıp harp nizamı aldılar. Savaşın başlaması ve iki ordunun birbirine girmesiyle Osmanlıların üstünlüğü görülmeye başlandı. Özellikle Yeniçeriler hilâl gibi açılıp aralarına aldıklarını yok ediyorlardı.
Durumu gören Haçlıların birçoğu yılgınlığa düşmüş birçoğu da geri çekilmeye başlamıştı. Savaş sonucunda Yıldırım Bâyezîd öncülüğündeki Osmanlılar Haçlılara karşı tarihimizin en büyük zaferi olan Niğbolu Savaşı’nı kesin bir zaferle kazandı. Bu zafer Türk-İslâm tarihinde bir çeşit dönüm noktası oldu.
İlk ve Son Kez Bir Osmanlı Padişahının Esir Düştüğü Savaş: Ankara Savaşı
Timur, Cengiz İmparatorluğu’nu yeniden kurmak amacıyla faaliyetlere başlamıştı. İran’ı almış, Hindistan’a seferler düzenlemişti. Azerbaycan ve Bağdat Emirleri korkularından Yıldırım Bâyezîd’e sığındılar. Timur, Emirleri geri istediyse de, Yıldırım Bâyezîd bunu reddetti ve bu olaydan dolayı Timur ile Yıldırım Bâyezîd’in araları açıldı.
Anadolu’ya giren ve Sivas’ı yağmalayan Timur, seçkin askerlerden oluşan ordusuyla Anadolu’da ilerlemeye devam etti. Osmanlı Ordusu da harekete geçti. İki ordu 28 Temmuz 1402’de Ankara’da Çubuk Ovası’nda karşılaştılar. Yapılan Ankara Savaşı’nda Yıldırım’ın kuvvetlerinden olan Kara Tatarların, Timur tarafına geçmesi Osmanlı Ordusu’nun dağılmasına neden oldu.
Yıldırım Bâyezîd, Timur’a esir düştü. Bu savaş Osmanlı Devleti’nin 50 yıl kadar duraklamasına neden oldu. Anadolu Türk birliği dağıldı ve Anadolu’daki beylikler tekrar ortaya çıkarak güçlendi. Başsız kalan Osmanlı Devleti’nde karışıklıklar başladı.
Osmanlı Devleti’nin dört ayrı bölgesinde, şehzadeler tarafından dört ayrı devlet ilân edildi. Bursa, İznik ve İzmit, Timur tarafından yağmalanıp yakıldı, İzmir işgal edildi. 1402’den 1413’e kadar sürecek olan bu iktidar boşluğu ve taht mücadeleleri dönemine “Fetret Devri” adı verildi.
Yıldırım Efsanesi
Yıldırım Bâyezîd, “Ben, Allah’ın dinini yaymak, O’nun rızasına kavuşmak için doğdum.” sözüyle gayesini ve samimiyetini billurlaştırdı. Bu şuur, Yıldırım Bâyezîd’e 1396 yılında Niğbolu’da, Orta Çağ’ın en büyük meydan savaşlarından birini kazandırdı.
Halife, kendisini Sultan-ı İklim-i Rum unvanıyla taltif etti. Bâyezîd, Niğbolu Zaferi ile Osmanlı’nın Balkanlardaki hâkimiyetini sarsılmaz temellere dayandırdı. Osmanlı’yı Balkanlardan atmanın imkânsızlığını Balkan ve Avrupa milletlerine kabul ettirdi. Haçlı Seferleri’ni uzun süre kesintiye uğrattı.
Yıldırım’ın Haçlılara indirdiği darbe en fazla da Fransızları şok etti. Savaşta birçok ünlü şövalyesini ve binlerce askerini kaybeden Fransa Kralı VI. Charles, moralini bozduğu için sarayda uzun süre Niğbolu’dan bahsedilmesini yasakladı. Dahası ölen askerlerinin anısına 1397 yılı Ocak ayını, millî yas ilan etti.
Yıldırım Bâyezîd, Avrupalıların hafızalarında silinmez bir yer işgal etti. Kahramanlığından, savaşçılığından, komutanlığından, atikliğinden, centilmenliğinden ve asaletinden çokça söz ettirdi. “Yıldırım efsanesi”, sayısız tarih ve edebiyat kitabına konu oldu.
İstanbul’u, Osmanlı tarihinde ilk kuşatan da oydu. Osmanlı’yı, İstanbul’u kuşatabilecek bir noktaya taşıyarak dünya devleti olmasına kapı araladı. Devletin sınırlarını 291 bin kilometrekareden 942 bin kilometrekareye çıkardı.
İmar Çalışmaları
Yıldırım Bâyezîd Han Osmanlı topraklarının her tarafında cami, mescit, darüşşifa, medrese, imâret ve misafirhaneler yaptırdı. Ayrıca bütün bu imârethaneler için geniş vakıflar kurdurdu. Bursa’daki Ulu Camii yaptığı en önemli eserdir.
Memleketin imarıyla da meşgul olan Yıldırım Bâyezîd, özellikle Bursa’da İslâm mimarisini ebediyen yaşatacak camiler, külliyeler ve medreseler yaptırdı. Timurtaş Paşa adına bir camii, Mudurnu Yıldırım Camii, Bergama Ulu Camii ve Bursa Ulu Camii o dönemde yapılmış önemli mimarî eserlerdendir.
Yıldırım Bâyezîd ayrıca 1396 yılında İstanbul’un fethi için bir aşama olan Anadoluhisarı’nı yaptırdı. Bursa Yıldırım Darüşşifası ve Bursa Yıldırım Sağlık Ocağı Osmanlı İmparatorluğu’nda sağlık alanında yapılan ilk eserlerdir.
Bursa Yıldırım Medresesi’ni de inşa ettiren Yıldırım Bâyezîd, Bursa’nın ilim adamlarının merkezi olmasını sağladı. “Emir Sultan” adıyla şöhret bulmuş olan Emir Buharî o dönem payitaht olan Bursa’ya gelmiş olan ilim adamlarından birisidir. Öte yandan Yıldırım Bâyezîd’in kızı Hundi Fâtıma Sultan, Emir Sultan’la evlenmiştir.
Yıldırım Bâyezîd’in Esareti ve Vefatı
Güzide bir cengâver olan Sultan Bâyezîd, Ankara Savaşı sırasında sağ olarak ele geçirildikten sonra Timur’un çadırına götürüldü. Bütün tarihî kaynaklarda, Timur’un Yıldırım Bâyezîd’i iyi karşıladığı belirtilmektedir. Timur ve tümenleri Bursa ve İznik’i ve sonra İzmir’i ele geçirmişler; talan edip yakıp yıkmışlardır. Timur bu seferlerinde ve Anadolu’da bulunduğu sıralarda Bâyezîd’ı devamlı olarak yakınında tutup ayrılmasına izin vermemiştir.
Bir zamanlar heybetiyle bütün cihanı titreten Bâyezîd’in esaret yılları onun ruhunda tedavisi mümkün olmayan yaralar açmıştır. Hayatı savaş ve mücadelelerle geçen Yıldırım Bâyezîd, 8 Mart 1403 tarihinde 43 yaşındayken Akşehir’de esir hâlde vefat etmiştir.
Ölüm sebebi tarihçiler arasında ihtilaflıdır. İbn Arabşah’a göre eceliyle ölmüşken, bazı kaynaklara göre stres ve aşırı üzüntü sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Bazı kaynaklarda da ilerleyen romatizma ve bronşit yüzünden öldüğü söylenirken, bir kısım tarihçilere göre de zehirlenmiştir. Allah rahmet eylesin… Osmanlı’nın, (yaklaşık sekiz ay)esirken ölen ilk padişahı ve ölümü en talihsiz padişahlarından oldu.
Vefatı üzerine Timur’un dudaklarından şu söz döküldü:
– Yazık, cihan bir kahraman kaybetti!
Cenazesi önce geçici olarak Akşehir’deki Mahmud Hayranî Hazretleri’nin türbesine konuldu. Daha sonra Bursa’ya nakledilerek Yıldırım Bâyezîd Camii’ndeki kendi türbesine gömüldü.
Oğlu Çelebi Mehmed için şu vasiyette bulundu:
“Berhudar olsun! Kader hükmünü nasıl olsa icra edecek, benim tahtım ona yadigâr olsun! Onda, parçalanacak Osmanlı ülkesini birleştirecek cevheri görüyorum.”
Yıldırım Beyazıt Hakkında Sorular
İntihar etti mi?
Yıldırım’ın intihar ettiği iddiası, muteber yerli ve yabancı kaynaklarda yer almamaktadır. Sadece, Fuad Köprülü’nün bazı zayıf rivayetleri, zorlama yorumlara tâbi tutarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında dile getirmesinden sonra mesele alevlenmiştir. Mükrimin Halil Yinanç ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı gibi tarihçiler, bu iddianın tamamen yanlış olduğunu delilleriyle ortaya koymuşlardır.
Molla Fenâri’nin, cemaatle namazı terk etmesinden dolayı şâhitliğini kabul etmediğine içerleyen ve cemaatle namaz kılmaktan mahrum kalmamak için sarayın yanına bir cami inşa edecek kadar dindar olan bir padişahın intihara tevessül etmeyeceği kuvvetle muhtemeldir.
Beyazıt mı Bayezid mi?
Tarihi belgelerde Yıldırım Beyazıt Han’ın ismi “Sultan Bayezid Han” olarak geçmektedir. Zaman içerisinde, gerek akademik çalışmalarda gerekse halk arasındaki kullanımda bu ismin değişik şekillerde zikredildiği görülmektedir. “Yıldırım Beyazıt”, “Yıldırım Beyazıd” ve “Yıldırım Bayezid” şeklinde kullanımlar en yaygın olanlarıdır.
Bu kullanım şekilleri arasından “Yıldırım Beyazıt” ülkemizde bir çok kurum, kuruluş, mekan ve yere isim olarak verilmiş ve bu haliyle resmi kaynaklarda olduğu gibi halk arasında da benimsenmiştir. Ankara’da kurulan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Kuruluş Kanunu’nda bu şekilde yer aldığı için yazışmalarında ‘’Yıldırım Beyazıt’’ ismini kullanmaktadır.
Kaynaklar
Sultan Bayezid Han kimdir? – Yıldırım Beyazıd Üniversitesi
Zaferleri ve talihsiz ölümüyle efsaneleşen Yıldırım Bayezid Han – Somuncu Baba Dergisi
Niğbolu Harbinden Ankara Muharebesine Yıldırım Bayezid Han – Somuncu Baba Dergisi
Yıldırım Bayezid Han’ın şehsiyeti – Prof.Dr.Ahmet Şimşirgil