Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin günümüze kadar ulaşmış yazılı eserlerinin başında hiç şüphesiz “Tuhfetu’l İhvân – Kırk Hadis Şerhi” eseri gelmektedir. Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin seçtiği 40 hadis-i şerîfi kendi yorumlarıyla birlikte değerlendirdiği eserin orjinal nüshaları; Hulûsi Ateş Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığında ve Süleymaniye Kütüphanesi Yazmalar bölümünde yer almaktadır.
Eser ilk olarak Osman Hulûsi Efendi‘nin girişimleri ile 1977 yılında Müftü M.Şeyhmus Alkaç’a tercüme ettirilmiş ve Darende Şeyh Hamid-i Veli Camii Onarım ve İhyâ Derneği‘nce neşredilmiştir. İlerleyen yıllarda Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı’nın öncülüğünde Prof.Dr. Enbiya Yıldırım tarafından yeniden yayına hazırlanan eser Nasihat Yayınları altında neşredilmiştir.
Prof. Dr. Enbiya Yıldırım Somuncu Baba Dergisi’nde yer alan yazı dizisinde, eserdeki hadisleri ve Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin yorumlarını günümüz insanının ihtiyaçları doğrultusunda kaleme almaktadır. Bu yazımızda eserde 1. sırada yer alan hadis-i şerif ve şerhi izah edilmiştir.
Ameller niyetlere göredir
1. Hadis:
“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti/yönelişi Allah’a ve Rasûl’üne ise, onun hicreti/yönelişi Allah ve Rasûl’ünedir. Kimin hicreti/yönelişi de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti/yönelişi de o hicret ettiği/yöneldiği şeyedir.” 1
Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba (k.s.) diyor ki:
“Hadisten alınacak ders: Bütün din ve dünyevî işlerinde halis bir niyete sahip olan kimse iki cihan saâdetine nail olur. Bu nedenle Müslüman, bütün işlerine iyi bir niyetle başlamalıdır.”
Hadisin Yorumu
Allah Rasûlü’nün bu güzel ifadesi, kalbi imanla dolu olan mü’minler için pek çok hikmeti barındırmaktadır. İnsan sadece bu hadis üzerinde zihnini yoracak olsa bir cilt tutacak kadar incelikle karşı karşıya olduğunu anlar. İnsanın kalbindekileri en iyi bilen hiç şüphesiz ki bizleri yaratan Allah’tır. Nitekim bir âyette şöyle ferman edilmektedir:
“Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.” 2
Yanımızdakiler, en yakınımızdaki eşlerimiz ve çocuklarımız bile olsa, neyi düşündüğümüzü onlara açmadıktan sonra kalbimizdeki olup biten işlerden aslâ haberleri olmaz. Onlar sadece gördükleri üzerinden yorum yapabilirler ve bazen yorumlarında da yanılırlar. Çünkü olaylar bazen göründüğü gibi olmayabilir.
Bazen de derin düşüncelere daldığımızda yüzümüzde beliren donukluktan dolayı aklımızın bir yerlere gittiğini müşâhede ederler, ama yine de gönlümüze inemezler. Dolayısıyla insanlarla olan ilişkilerimizi, bir kısım düşüncelerimizi açık etmeyerek ve sadece kendimize saklayarak devam ettirmemiz mümkün olur.
Esasında niyetlerimizin çoğunu hayata geçiremeden kendimizle birlikte kabre götürürüz. Bizden öncekiler için durum böyle olduğu gibi bizim için de aynıdır. Hatta kendi kendimize, “İleriye dönük ne kadar planım var?” diye sorsak, yazacaklarımız bir sayfaya sığmaz.
Bu durum insan tabiatının gereğidir ve belki de yadırganacak bir durum da değildir. Çünkü kalpte deverân eden düşünceler aynı zamanda insanın umudu olduğundan, onun hayata tutunmasına yardımcı olur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, gönül dünyamızda gidip gelen fikirlerin Rabb’in rızâsına uygun olmasıdır. Dolayısıyla dışımız gibi içimizin de Allah rızâsına uygun olması zorunludur.
Allah İnancının Zayıflığı
İnsanın gönlünde Allahu Teâlâ’nın aslâ razı olmayacağını bildiği hesaplar içinde olması, kulun Rabbi ile arasında büyük bir sorun olduğunun göstergesidir. İmanı gerçek anlamda Allah’ın arzulamış olduğu inanç seviyesine çıkmamış demektir. Yoksa bir insan, kalbindekileri en ince ayrıntısına kadar bilen bir yaratıcının varlığını yüreğine hükümrân kılmış olsaydı, orada onun hoşnut olmayacağı niyetlerin deverân etmesine kesinlikle müsâade etmezdi.
Bir taraftan Allah’a iman ettiğini dile getiriyor ve diğer taraftan da ibadetlerini yerine getirmesine rağmen kalbine ve içindekilere hâkim olamıyorsa, esasında onun dindarlığı kabukta kalmış, öze inememiş bir dindarlıktır. Çünkü Allah kalbinin hâkimi olsaydı o kötü düşünceler kalbinin içinde cirit atmaz, yaşantısı da Allah’ın memnun olacağı bir hayata dönüşürdü. Bu olmuyor ve bir takım ibadetleri şekil olarak yerine getirmesine rağmen kalbine erdemi hâkim kılmıyorsa, ortada çok büyük bir sorun var demektir. Böylesi insanın kendisini düzeltmemesi durumunda âhiretinin hebâ olmasından korkulur.
Riyâ nedir?
İnsanın kalbindekilerle dışarıya yansıttığının farklı olmasına riyâ denmektedir. Kul, ikircikli hâlini kullara karşı gösterebileceği gibi, Allah’a karşı da sergileyebilir. Sırf işlerini yürütmek için sevmediği kişilere çok değer veriyormuş gibi bir tavır sergiler. Şerrinden korktuğu insana karşı kalbindekinin dışında bir tavır sergilemesi anlaşılabilir bir durumdur, ancak yaşamı riyâkârlık ve münâfıklık üzerine kurmak aslâ tasvip edilebilecek bir hayat tarzı değildir.
Kaldı ki, böylesi yaşantılar, kalplerdeki niyetlerden farklı sergilendiği için onursuzluğu ve ezikliği de beraberinde getirir. İnsanın şahsiyeti olgunlaşmaz ve her zaman ürperti ve korkaklık içinde yaşar; kendi olmayı bir türlü beceremez; hep hesap-kitap içinde olduğundan dolayı da samimiyetsizdir.
Riyâkârlığın en kötüsü hiç şüphesiz Allah’a karşı yapılandır. Dışarıdan bakanları imrendirecek ve “Ne kadar güzel bir mü’min.” dedirtecek kadar hoş bir yaşantı sergilemekle birlikte, gönlünden bunları ihlâsla edâ etmeyen ve kendi başına kaldığı zaman farklı bir kimliğe bürünen insan, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış demektir.
Kendisi dışındaki herkesi idare etme anlayışı üzerine kurulu olan bu yaşantılar, esasında insanın kalbine de büyük yüktür. Çünkü istemeden ikircikli bir yaşam sürmektedir. Bu kimselerin esas yüzleri yalnızken veya aileleriyle baş başa kaldıklarında ortaya çıkar; çocuklarına da benzeri bir hayat felsefesini yansıtmalarından korkulur.
İyi Niyet Eksikleri Örter
İnsan, başta çocukları olmak üzere, karşısındakinden bir işi yapmasını istediğinde, onun bu görevi istekli yerine getirip getirmediğini takip eder. Eğer isteksiz bir şekilde yerine getiriyorsa, görevi sorunsuz bir şekilde yapmış olsa bile o durumdan memnun olmaz. Ama görevi elinden geldiği kadar yapmaya çalışan kimse, bir takım hatâları ve eksiklikleri olsa bile, onu kendisine görev edindiğinden dolayı kusurlarını görmezlikten gelir ve affeder. Çünkü canla başla sorumluluğunu yerine getirmeye gayret etmiştir.
Aynı durum Allah ile kullar arasında da söz konusudur. Kul hâlis bir niyetle namaz, oruç, hac veya başka bir ibadetine niyetlendiğinde, o ibadeti edâ ederken bazı kusurları olabilir. Meselâ namazındayken kendisini bütün çabasına rağmen tam olarak Allah’a yöneltemeyebilir. Bununla birlikte, görev bilinci olduğundan ve namazı baştan savma düşüncesiyle kılmadığından dolayı, Rabb’imizin onun ibadetini eksikleriyle beraber tam kabul etmesi ümit edilir. Nitekim Sevgili Elçi (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Allah, benim için, ümmetimin hatâ ile unutarak veya baskı ve tehdit altında işlemiş olduğu günahları bağışlamıştır.”3
Dolayısıyla ibadetin şeklen edâ edilmesinden önce kalbin o ibadeti kabullenmesi, ona hazır olması ve Rabb’e yönelmesi gerekmektedir. İşte niyet burada devreye girmektedir. Allah Rasûlü’nün:
“Mü’minin niyeti amelinden üstündür.“ 4
sözünün hikmeti bu noktada daha iyi anlaşılmaktadır. Bir de ibadetlerini şeklen yerine getirenler var ama kıldıkları namaz namazdan başka her şeye benzer. Bu insanın iyi bir niyete sahip olduğundan, samimiyetinden bahsetmek mümkün olabilir mi? Hızlı-hızlı, yat-kalk tarzında sözde edilen bir ibadetten insan ahirette ne bekleyebilir ki? Peki, buna rağmen niçin böyle kılar? Çünkü niyeti niyet değildir.
Ecri Kazandıran Niyettir
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde elinden gelen gayreti göstererek karar veren hâkimin doğru karar vermesi durumunda iki sevap, yanlış karar vermesi durumunda da bir sevap alacağını ifade etmektedir. 5 Kararı yanlış da olsa ecir alacak olması niyetin önemini bizlere göstermektedir.
Çünkü hâkim, kul hakkına riayet etmiş ve en önemlisi de Allah’ın rızası ile adaleti her şeyin önüne koyarak hakkaniyetle karar vermeye çabalamıştır. İnsan olması hasebiyle kararları bazen doğru bazen de yanlış olabilir. Ancak değil midir ki onun niyeti haktır, bu onun sevap kazanması için yeterlidir. Aynı durum her türlü iş sahibi için geçerlidir.
Bakkal dükkânını işleten bir insan, helalinden rızık kazanmaya ve ailesinin nafakasını temin etmeye niyetlenir de halkın temel ihtiyaç maddelerini karşılarsa hiç şüphe yok ki o da bu ticarî faaliyetinin ecrini Rabb’i katında bulacaktır.
Aynı durum öğrencilerine ders veren öğretmen, hastasını muayene eden doktor, araçların bakımını yapan motor ustası ile inşaat işlerinde çalışan kardeşlerimiz için de geçerlidir. Dolayısıyla bu niyeti kuşanmak hem ahiret sermayesi kazandırmakta hem de insanın hayatını düzene sokmakta, yapığı işlerden ibadet gibi lezzet almasını sağlamaktadır.
Kötü İşten Vazgeçmek
İnsan nefsinin peşine takılıp zaman zaman Allah’ın hoşnut olmadığı işler yapabilmektedir. Kalbi ifsat eden bu tür işlerden uzak kalabilmenin yolu insanın rabbiyle bağını güçlü tutması ve kendisini koruyacak ve müsbet anlamda etkileyecek iyi bir ortamda, arkadaş çevresinde bulunmasıdır.
Buna rağmen yanlışa niyetlenir ve daha sonra zihninden geçeni fiiliyata dökmeden vazgeçer ve pişmanlık duyarsa, bu Allah katında makbul bir durum olmaktadır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi katında o kimse için tam bir iyilik sevâbı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevâbı yazar ve bu sevâbı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır.
Ve eğer fenâlık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevâbı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.”6
Duamız
Rabb’imizden niyâzımız, bizleri istikâmet üzere tutmasıdır. Bütün niyetlerimizi rızâsına muvâfık kılmasıdır. Kötülükleri hem kalbimizden hem de başta dilimiz ve elimiz olmak üzere bütün azalarımızdan uzak tutması; kalbiye ağzı barışık kullardan eylemesidir. Yatağa başını koyduğunda huzurla uyuyabilen insana ne mutlu!
Kelâmı, Hulûsi Efendi (k.s.)’nin üç beytiyle bitirelim:
Dil böyle niyyet eylese cân sa’y u gayret eylese
Dost vasla da’vet eylese gitsem de görsem yârımı 7
Besle cümleye hüsn-i niyyet
Kesb edip haylice emniyyet 8
Bu kılık ve kıyâfet hepsi kötü alâmet
İnsâna yarar tâat ihlâs u hüsn-i niyyet 9
Dipnot
* Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM / Somuncu Baba Dergisi 220. Sayı
1. Buhârî, 1.
2. 35/Fâtır, 38.
3. İbn Ebî Şeybe, 19051.
4. Taberânî, Kebîr, 5942.
5. Buhârî, 7352
6. Buhârî, 6491.
7. Dîvân-ı Hulûsî-i Darendevi, s. 301.
8. Dîvân-ı Hulûsî-i Darendevi, s. 322.
9. Dîvân-ı Hulûsî-i Darendevi, s. 371.